Ezanda geçen -Haydin felaha!- çağrısını nasıl yorumlarsınız?
Kategori : Soru Cevap BölümüEzanda geçen Haydin felaha! çağrısını nasıl yorumlarsınız?
Felah, kurtuluş demektir. Kurtuluş kelimesi değişik çevrelerce farklı şekilde yorumlanır.
Bir fakirin âleminde bu kelime, başını sokacağı rahat bir yuva, karnını yetesiye doyuracağı kadar gıda ve örtüneceği bir elbise olarak canlanır. Kısacası, onun kurtuluştan anladığı, fakirlikten ve dilencilikten azat olmaktır.
Bir hastanın dünyasında, bu kelime, şifa ile eş anlamlıdır. Asker, bu kelimeyi terhis mânâsında anlar, talebe ise okulu bitirme olarak değerlendirir. Mazlumun dünyasında kurtuluş, zalimin ölümüdür.
Bunların hiçbirine itiraz edecek değiliz. Ama bunların hiçbirin de gerçek kurtuluş olmadığını çok iyi biliyoruz. Çünkü, bir gün gelecek bütün bu arzular, gerilerde kalacak. Ölümle noktalanan dünya yolculuğundan sonra, bütün bu hedefler mazi olacaklar. O halde, gerçek kurtuluş, yani mazi olmayan felah, ebedî necat bunların hiçbirisi değildir.
Fatiha Suresini hemen takip eden Bakara Suresinin beşinci âyetinde mealen Felaha (kurtuluşa) erenler de bunlardır. buyrulur. Nur Külliyatında bu âyet-i kerimenin tefsiri olarak şu hikmetli ifadeler yer alır.
Neye felah bulacaklarını tayin etmiyor. Güya o sükûtla der: Ey müslümanlar!.. Müjde size. Ey müttaki!.. Sen Cehennemden felah bulursun. Ey sâlih!.. Sen Cennete felah bulursun. Ey ârif!.. Sen rıza-yı İlâhîye nail olursun. Ey âşık!.. Sen rüyete mazhar olursun. ve hakeza... (Sözler)
Bütün bu kurtuluşlar ebediyet yurduyla ve ebedî saadetle ilgilidir. Hiçbiri fâni hayata ve geçici zevklere bakmıyor.
Felah meselesi, Müminûn Suresinde de yer alır. Ve bu surenin ilk âyetinde, Müminler muhakkak felah bulmuştur. buyrulur. Bu âyet-i kerime ile en büyük kurtuluşun iman dairesine girmek olduğu ders verilir. İman nimetine kavuşan, küfürden ve şirkten felah bulmuştur. En büyük kurtuluş budur. Zira, bunun zıddı ebedî hüsrandır.
Kör olan bir adamın gözü açılsa, onun kurtulduğunu söyleriz.
Neden kurtuldu? Karanlıktan. Gözü önündeki eşyayı fark edememekten. Renk, şekil, biçim, güzellik ve daha nice mefhumların cahili olmaktan. Sadece elinin erişebildiği varlıklara ulaşıp ötesiyle ilgi kuramamaktan. Şimdi artık nazarını güneşe gönderebiliyor.
İmana kavuşmak, görmeye erişmekten çok daha ileri bir felah, çok daha büyük bir kurtuluş: Eseri görüp de yaratıcısını bilememe körlüğünden necat...
Nimette boğulup, onu vereni düşünmeme zindanından kurtuluş...
Bu âlemin sahibi, kim? Beni bu dünyaya kim getirdi? Elimi bileğime, gözümü yüzüme kim taktı? Damarlarımı kim döşedi? Sinir sistemimi kim kurdu?
Böyle, daha nice soruların cevabını bilmemekten kurtuluş...
Bu mülkün bir maliki var. deyip nefsini Ona teslim ederek başıboşluktan ve sahipsizlikten kurtuluş...
Kainatı çok gerilerde bırakan bir ulviyete çıkmakla, bayağılıktan ve aşağılıktan kurtuluş...
Bir sonraki âyette, müminlerin en önemli sıfatı nazara veriliyor:
Ki onlar, namazlarında huşû içindedirler.
Bu da bir başka kurtuluş müjdesi: İtaatsizlikten ve isyandan kurtuluş; kibirden, gururdan, gafletten necat. İşte ezanda felah kelimesinin geçmesinin bu ayetle ilgisi vardır.
Bundan sonra, müminin çok önemli iki sıfatı zikrediliyor: Faydasız şeylerden yüz çevirmek ve zekât vermek.
Bunları takiben diğer bir sıfata geçiliyor:
Onlar ırzlarını korurlar.
İman ve ibadeti takip eden güzel ahlâkın, en önemli şubesi böylece nazara veriliyor: Irzlarını, namuslarını korumak. İffetsizlikten, hayasızlıktan kurtuluş.
Ameller, imanın kuvveti nispetinde işlenir ve ameller işlendikçe de kalp kuvvet bulur.
İmanla amel arasındaki bu kuvvetli ilgi, bir çok âyet-i kerimede imandan sonra hemen salih amelin zikredilmesiyle bize ders verilir.
Bu mânâyı her gün dinlediğimiz ezanlar da bize adeta haykırırlar. Tekbirleri takiben şahadetler gelir; Allaha ve Resulûllaha (asm.) iman hatırlatılır. Ve bu şahadet cümlelerini namaza ve felaha davet takip eder.
İman etmekle küfür karanlığından kurtulan müminler, ibadet vazifelerini de yerine getirmekle de isyandan uzak kalmaya ve gerçek kurtuluşa ermeye çağrılırlar.
Bir fakirin âleminde bu kelime, başını sokacağı rahat bir yuva, karnını yetesiye doyuracağı kadar gıda ve örtüneceği bir elbise olarak canlanır. Kısacası, onun kurtuluştan anladığı, fakirlikten ve dilencilikten azat olmaktır.
Bir hastanın dünyasında, bu kelime, şifa ile eş anlamlıdır. Asker, bu kelimeyi terhis mânâsında anlar, talebe ise okulu bitirme olarak değerlendirir. Mazlumun dünyasında kurtuluş, zalimin ölümüdür.
Bunların hiçbirine itiraz edecek değiliz. Ama bunların hiçbirin de gerçek kurtuluş olmadığını çok iyi biliyoruz. Çünkü, bir gün gelecek bütün bu arzular, gerilerde kalacak. Ölümle noktalanan dünya yolculuğundan sonra, bütün bu hedefler mazi olacaklar. O halde, gerçek kurtuluş, yani mazi olmayan felah, ebedî necat bunların hiçbirisi değildir.
Fatiha Suresini hemen takip eden Bakara Suresinin beşinci âyetinde mealen Felaha (kurtuluşa) erenler de bunlardır. buyrulur. Nur Külliyatında bu âyet-i kerimenin tefsiri olarak şu hikmetli ifadeler yer alır.
Neye felah bulacaklarını tayin etmiyor. Güya o sükûtla der: Ey müslümanlar!.. Müjde size. Ey müttaki!.. Sen Cehennemden felah bulursun. Ey sâlih!.. Sen Cennete felah bulursun. Ey ârif!.. Sen rıza-yı İlâhîye nail olursun. Ey âşık!.. Sen rüyete mazhar olursun. ve hakeza... (Sözler)
Bütün bu kurtuluşlar ebediyet yurduyla ve ebedî saadetle ilgilidir. Hiçbiri fâni hayata ve geçici zevklere bakmıyor.
Felah meselesi, Müminûn Suresinde de yer alır. Ve bu surenin ilk âyetinde, Müminler muhakkak felah bulmuştur. buyrulur. Bu âyet-i kerime ile en büyük kurtuluşun iman dairesine girmek olduğu ders verilir. İman nimetine kavuşan, küfürden ve şirkten felah bulmuştur. En büyük kurtuluş budur. Zira, bunun zıddı ebedî hüsrandır.
Kör olan bir adamın gözü açılsa, onun kurtulduğunu söyleriz.
Neden kurtuldu? Karanlıktan. Gözü önündeki eşyayı fark edememekten. Renk, şekil, biçim, güzellik ve daha nice mefhumların cahili olmaktan. Sadece elinin erişebildiği varlıklara ulaşıp ötesiyle ilgi kuramamaktan. Şimdi artık nazarını güneşe gönderebiliyor.
İmana kavuşmak, görmeye erişmekten çok daha ileri bir felah, çok daha büyük bir kurtuluş: Eseri görüp de yaratıcısını bilememe körlüğünden necat...
Nimette boğulup, onu vereni düşünmeme zindanından kurtuluş...
Bu âlemin sahibi, kim? Beni bu dünyaya kim getirdi? Elimi bileğime, gözümü yüzüme kim taktı? Damarlarımı kim döşedi? Sinir sistemimi kim kurdu?
Böyle, daha nice soruların cevabını bilmemekten kurtuluş...
Bu mülkün bir maliki var. deyip nefsini Ona teslim ederek başıboşluktan ve sahipsizlikten kurtuluş...
Kainatı çok gerilerde bırakan bir ulviyete çıkmakla, bayağılıktan ve aşağılıktan kurtuluş...
Bir sonraki âyette, müminlerin en önemli sıfatı nazara veriliyor:
Ki onlar, namazlarında huşû içindedirler.
Bu da bir başka kurtuluş müjdesi: İtaatsizlikten ve isyandan kurtuluş; kibirden, gururdan, gafletten necat. İşte ezanda felah kelimesinin geçmesinin bu ayetle ilgisi vardır.
Bundan sonra, müminin çok önemli iki sıfatı zikrediliyor: Faydasız şeylerden yüz çevirmek ve zekât vermek.
Bunları takiben diğer bir sıfata geçiliyor:
Onlar ırzlarını korurlar.
İman ve ibadeti takip eden güzel ahlâkın, en önemli şubesi böylece nazara veriliyor: Irzlarını, namuslarını korumak. İffetsizlikten, hayasızlıktan kurtuluş.
Ameller, imanın kuvveti nispetinde işlenir ve ameller işlendikçe de kalp kuvvet bulur.
İmanla amel arasındaki bu kuvvetli ilgi, bir çok âyet-i kerimede imandan sonra hemen salih amelin zikredilmesiyle bize ders verilir.
Bu mânâyı her gün dinlediğimiz ezanlar da bize adeta haykırırlar. Tekbirleri takiben şahadetler gelir; Allaha ve Resulûllaha (asm.) iman hatırlatılır. Ve bu şahadet cümlelerini namaza ve felaha davet takip eder.
İman etmekle küfür karanlığından kurtulan müminler, ibadet vazifelerini de yerine getirmekle de isyandan uzak kalmaya ve gerçek kurtuluşa ermeye çağrılırlar.
Hac ve Umre Malzemeleri © 2009
Hac - Umre ve İslamiyet Hakkında Genel Bilgiler Sİtemizde
Hac - Umre ve İslamiyet Hakkında Genel Bilgiler Sİtemizde